Unutulmaz dizisi 36. bölüm fragman izle 17 mart 2010 çarşamba atv

| 0 yorum



Serhan Yavaş (Harun), Sinem Öztufan (Melda), Özlem Yılmaz (Eda), Fikret Hakan (Feyyaz), Buğra Gülsoy (Tolga), Aliye Uzunatağan (Türkan) gibi oyuncuların yer aldığı sevilen dizi Unutulmaz 36. bölümü ile 17 mart çarşamba akşamı atv ekranlarında…

Devran Baba Kimdir ? , Devran Baba Türküleri , Devran Baba Nerelidir..

| 0 yorum


1942 yılında Adana’da doğdu. Asıl adı Mustafa Şahin Yılmaztürk’tür. Yaklaşık 4 yaşında bağlama çalmaya başladı. Aşıklık geleneğini çevresindeki büyüklerinden öğrendi.

9 telli bir bağlamadan çöğüre dek tüm bağlama ailesi çalgılarını çalan Devran Baba, »Tokaç« adını verdiği ilk bağlamasını kendi yapıp at kuyruğundan tel taktı.

1964’ten sonra Çukurova Radyosunda uzun yıllar program yaptı. Özellikle yaşadığı döneme ilişkin şiir yazmak, türkü yakmak gerektiğini vurgulayan Devran Baba, sevgiden politik sorunlara dek hemen her konuda yazmaktadır.

Devran Baba, şiir biçiminde bugüne dek alışılmadık yöntemler kullanıp, alışılagelmiş uyak sistemine başka uyaklar ekleyerek, birden çok uyağı aynı anda kullanan sayılı aşıklardan biri olma özelliğini taşımaktadır.

Dili ve kavramları geleceğe ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Halk ozanlarının duyarlılığı ile doğru orantılı olan geleceği yorumlama özellikleri Devran Baba’da oldukça az sayıda aşıkta görülebilecek veriler taşımaktadır. Şiirlerini, geleneksel halk şiiri tadında ancak daha somut olarak uzay çağına ya da sonraki bin yıla mesaj niteliğinde yazmaktadır.

Devran Baba’nın, özellikle bağlama üzerindeki çeşitli denemeleri gelecek için bazı yenililere dönüşmesi açısından önemli görülmektedir.

Türkü ve deyişleri özellikle 1980’li yıllardan itibaren değişik sanatçılar tarafından okunan Devran Baba’nın şiirlerinin bir bölümü »Tarif Etme« (2001) adıyla yayımlandı.


Eserleri :

Bak Sevdiğim

Tuzlu sular aka aka gözümden
Nasır çıktı gel de bir bak sevdiğim
Ben kendimi sordum kendi özümden
Kusur çıktı gel de bir bak sevdiğim

Yollarımı Toroslardan aşırdım
Yüreğimi kebap ettim pişirdim
Saniyemi hesap ettim şaşırdım
Asır çıktı gel de bir bak sevdiğim

Gelmedik ne kaldı garip başıma
Aklım ayağımı yordu boşunaKilomu vurdum bir mihenk taşına
Sıfır çıktı gel de bir bak sevdiğim

Ömrüm geçti gitti bitti zamanım
Ters tersine döndü gayrı devranım
Dostun dost üstünde dostluk nişanım
Zifir çıktı gel de bir bak sevdiğim

Devran Baba nasıl gönül eyleyim
Ruh bedene küsmüş daha neyleyim
Biri milyarlara böldüm söyleyim
Küsur çıktı gel de bir bak sevdiğim


Üç Bin Yılında

Üzerinde duran bütün canlıya
Selam söyle dünya üç bin yılında
Renk ırk fistan pantol kara donluya
Selam söyle dünya üç bin yılında

İki bin yılından size seslendik
Türkülerimizde dümtek eslendik
Sizi bilmek ama biz zor beslendik
Selam söyle dünya üç bin yılında

Nuh'un tufanında gemimiz oldu
Hayyam sofrasında demimiz oldu
Tüm yarınlar gitti dünümüz oldu
Selam söyle dünya üç bin yılında

Biz de sizin gibi gezdik alemde
Hak cemalin seyir ettik ademde
Aman ha unutma bildir erdemde
Selam söyle dünya üç bin yılında

Senin olsun malın mülkün sarayın
Hiç kimseye hayrı yoktur parayın
Gönlünüzde Devran Baba arayın
Selam söyle dünya üç bin yılında




Sürgün

Zamansız bir mekan buralardayım
Sürgündeyim dünya denen bir yerdeAteş hava toprak ve sulardayım
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Çekirdekten meyva otlardan ete
Baktım ağı katık olmuş şerbete
Zaman tünelinden geldim gurbete
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Bir mezarlık taşta sevmek yazılıBir fermanlık suçta sevmek asılı
Bir dakkalık düşte sevmek yazılı
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Okunmuyor gizli yazı alında
Bu ne muhteşem sır arı balında
Işık kümesinde Saman Yolunda
Sürgündeyim dünya denen bir yerde

Beden mahpushane ruhen mahkumum
Şu koca uzayda çölde bir kumum
Size diyor Devran Baba'nız duyun Sürgündeyim dünya denen bir yerde



Bana Sor

Ömrüm bana yük gelmeye başladı
Taşıyorum ama gel de bana sor
Aşk ateşi ciğerlerim haşladı
Yaşıyorum ama gel de bana sor

Felek bana örmüş kader ağını
Sulamış yeşertmiş keder bağını
Bin bir zahmet ile sabır dağını
Aşıyorum ama gel de bana sor

Bilen demez diyen bilmez Devran'ım
Aşkın ateşinde yandı her yanım
Pirler piri Pir Bektaş'a hayranım
Koşuyorum ama gel de bana sor


Nergis Gözlüm

Yoluna bakmaktan bakar kör oldum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli
Didik didik diddim saçımı yoldum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli

Nasıl yaşadığım bilemiyorum
Hergün ağıt yakar gülemiyorum
Ruhum Azraile veremiyorum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli

Savurdum ömrümü kırdım yabayı
Ateş attım yaktım yıktım yuvayı
Derbeder eyledin Devran Baba'yı
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli





Ağlama Gözüm

Bedenim ruhuma gurbet el olmuş
Olsun sabret sus be ağlama gözüm
Ömrümün baharı sararıp solmuş
Solsun sabret sus be ağlama gözüm

Neleri sızlaşır ortada kalmış
Kimi yanık yanık ağlar bunalmış
Senin şansın yanağını sel almış
Alsın sabret sus be ağlama gözüm

Gönül derdin yüz bir yapmış abartmış
Hergün ağıt yakıp yürek kabartmış
Saçlarını pança pança kopartmış
Yolsun sabret sus be ağlama gözüm

Devran Baba o yar demiş oh olsun
Zindanlara Yusuf gibi sokulsun
Gözlerine Yakup gibi kan dolsun
Dolsun sabret sus be ağlama gözüm

Not:Ben Hilmi Mutlu Devran Baba'nın Torunuyum Ve Çok Şanslıyım Böyle Bir Dedem Olduğundan :)

Ernest Rutherford hayatı Ernest Rutherford yaşamı Eserleri

| 0 yorum

Ernest Rutherford
(1871 -1937) Yüzyılımızın başında bilimde yer alan büyük devrimsel atılımlar genellikle "Planck" ve "Einstein'ın adlarıyla bilinir. Oysa onların kuramsal atılımlarının yanısıra, sonuçları bakımından son derece önemli deneysel çalışmalar da vardır. Bunların başında, Marie Curie ve Ernest Rutherford'un radyoaktivite üzerindeki çalışmaları gelir.

Rutherford, dış görünümüyle bir bilimadamından çok bir "çiftlik kâhyası" ya da bir "aşiret reisi"ni andırmaktaydı. Esmer, irikıyım yapısı, gür sesi ve pos bıyığıyla yabanıl ve ürkütücü; her yönüyle heybetli bir kişiydi. Laboratuvarında bir şey tersine gitmesin; kükreyen sesi ortalığı sarsar, asistanlar suspus olurlardı. Oysa bu kızgınlık gelip geçiciydi; onun hiç bir yapmacığa kaçmayan anlık sert davranışlarının gerisinde sıcak, sevecen yaradılışı saklıydı.

Ernest, Yeni Zelanda'da küçük bir çiftlikte dünyaya gelmiştir. İskoç göçmeni olan babası, araba tamircisiydi. Ernest, yoksul ve kalabalık bir ailenin içinde büyüdü. Ne var ki, daha küçük yaşta sergilediği olağanüstü öğrenme merakı ona çevredeki en iyi okulların kapısını açtı. Özellikle üniversitedeki parlak başarısıyla dikkatleri çekti ve kazandığı burs, bilim ateşiyle yanan delikanlının yaşamında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 1894'de, Cambridge Üniversitesi ünlü fizik bilgini J.J. Thomson'un yanında çalışmak üzere İngiltere'ye geldi.

Üniversiteye bağlı Cavendish Laboratuvarı'ndaki ilk yılını radyo dalgaları, ikinci yılını yeni keşfedilmiş olan X-ışınları üzerindeki çalışmalarla geçirdi. Sonra, yaşam boyu uğraş konusu olan radyoaktivite üzerindeki araştırmalarına koyuldu. Adı kısa zamanda bilim çevrelerinde duyulan Rutherford'u 1898'de, Kanada'da McGill Üniversitesi, fizik profesörlüğüne çağırdı. Genç bilimadamı beklenmedik bu çağrı karşısında bir ikilem içine düştü: Bir yanda erişilmesi güç, saygın bir unvan, öte yanda araştırma ortamı olarak bulunmaz nimet saydığı Cavendish Laboratuvarı.

Rutherford 27 yaşındaydı. Kısıtlı bursu ile nişanlısını İngiltere'ye aldırtamaması bir yana; kendi yolculuğu nedeniyle yaptığı borcu bile ödeyemiyordu. Aldığı öneri ona bu olanakları da sağlayacaktı. Rutherford, sonunda ister istemez çağrıyı kabul etti. Karar isabetliydi: McGill'de geçirdiği yaklaşık on yıl içinde hem radyoaktif atomların kendiliğinden değişik nitelikte atomlara dönüştüğünü ispatlayarak Nobel Ödülü'nü kazandı; hem de atomun yapısına ilişkin olarak aranan açıklığı getiren çekirdek buluşunu ortaya koydu.

Birbirini izleyen başarılarına değinen bir meslekdaşı, "Sen gerçekten çok şanslı birisin: hep dalganın tepesinde seyrediyorsun," diye takıldığında, Rutherford'un yanıtı kısa ve çarpıcı olmuştur: "Unutma, o dalgayı ben kendim yarattım." Alçakgönüllülük bir yana, Rutherford çoğu kez insanları küçümserdi. Ona göre, bilim ya fizikti, ya da pul koleksiyonculuğu. Ama Nobel Ödülü'nü fizikten değil, küçümsediği kimyadan almıştı. Hatırlatılınca, elementler gibi kendisinin de transmutasyona uğradığını söyleyerek, işi şakayla geçiştirirdi.

1887'de J.J. Thomson'un elektronu keşfetmesiyle, bilim dünyası yeni bir problemle karşı karşıya kalmıştı. Negatif elektrik yüklü elektronlar, hidrojen atom kütlesinin ikibinde biri kadardı; oysa hidrojen, en basit madde türü olarak biliniyordu. Üstelik Thomson, hangi elemente ait olursa olsun, atomların özdeş parçacıklar saldığı görüşündeydi. Bu da elektronların, sözü geçen parçacıkların bir bölümü olduğu anlamına gelmekteydi. Yanıtlanması gereken soru şuydu: Atomlar eskiden sanıldığı gibi basit, bölünmez birimler değilse, atomun yapısal özelliği ne olabilirdi?

Thomson, atomun, içinde elektron taşıyan pozitif elektrik yüklü top biçiminde bir madde olduğunu ileri sürmüştü. Başka bir deyişle, atom basit değildi; ama katı, yoğun bir madde olmanın ötesinde birşey de değildi.

Rutherford'un radyoaktiviteye ilişkin ilk önemli buluşu, "alfa" ve "beta" dediği iki değişik ışının varlığını belirlemesiydi. Ayrıca, asistanı Soddy ile birlikte bir elementin bir başka elemente dönüşümünde radyoaktivitenin rolünü, deneysel olarak kanıtlamıştı.

1907'de McGill'den Manchester Üniversitesi'ne geçtiği zaman ilk ele aldığı problem atomun yapısıydı. Araştırmasında, beta parçacıklarından sekizbin kat daha yoğun olan alfa parçacıklarının işe yarayacağını düşündü. Hans Geiger ve Ernest Marsden adlı iki asistanını, alfa parçacıklarının ince bir altın yaprağına çarptığı zaman nasıl dağıldıklarını incelemekle görevlendirdi. Alman sonuç beklentiye hiç de uygun değildi. Parçacıkların büyük çoğunlukla altın yapraktan doğrudan geçtiği gözlenmişti. Sanki altın yaprağın yapısında geçişi engelleyen hiç bir atom yoktu! Ama gözden kaçmaması gereken durum, yaprağa çarpan alfa parçacıklarının yaklaşık 20.000'de birinin geri sapmasıydı. Bu ne demekti?

Uzun bir bocalamadan sonra Rutherford bu gözlemin, atomun yapısına ilişkin ipucu verdiğini gördü: Atomun kütlesi neredeyse tümüyle, kapsamında son derece küçük bir yer tutan pozitif elektrik yüklü bir çekirdekte toplanmış olmalıydı. Çekirdeğin çevresinde hızla dönen elektronlar ise pozitif yükü dengeleyen negatif yüklü daha küçük parçacıklardı. Kısacası atom güneş sistemine benzer bir düzen sergilemekteydi. Alam büyük ölçüde boş bir atom gözönüne alındığında, alfa parçacıklarının neden büyük bir çoğunlukla, hiç bir engelle karşılaşmamış gibi altın yapraktan geçtikleri açıklık kazanmaktaydı.

Mikroskopla görülebilen nesnelerden bile küçük olan atomdan daha da küçük olan çekirdek ve elektron gibi parçacıkları hayalde canlandırmak kolay değildir. Rutherford'un modelini çizdiği atomu bir futbol stadyumu büyüklüğünde düşünürsek, çevresinde birkaç sineğin döndüğü çekirdek, bu alanda bir golf topu büyüklüğünde olacaktır.

Rutherford, kuramcı bir bilimadamı değildi: Ona göre, her problemin çözümü deney sonuçlarıyla sınırlı tutulmalıydı. Öyle ki, ortaya koyduğu atom modelinin kuramsal açıklama gerektiren önemli bir sonucuna duyarsız kalmıştı. Üstelik atom modeline ilişkin deneysel kanıtları, yerleşik fizik yasalarıyla da tam bağdaşır değildi.

Örneğin, negatif yüklü elektronlar belirtildiği gibi gerçekten çekirdek çevresinde hızla dönüyorlarsa, bunların da devinen diğer elektrik yükleri gibi, radyasyon oluşturmaları gerekirdi. Bir elektrik yükünün, antende yukarı ve aşağı hareket ettirildiğinde radyasyon üretmesi buna bir örnektir. Çekirdek çevresinde dönen elektron, gerçekten radyasyon çıkarsaydı, çok geçmeden yavaşlayıp çekirdeğe kapanması ve atomun tümüyle çökmesi beklenirdi (Soruna kuramsal açıklamayı ortaya koyan kişi, daha sonra Rutherford'un seçkin öğrencisi olan Niels Bohr'dur).

Rutherford 1908'de Nobel Ödülü'nü, 1914'de "Lord" unvanını aldı. 1919'da Cavendish Laboratuvarı'nın başına geçti. Cavendish onun yönetiminde çok geçmeden dünyanın başta gelen deneysel fizik merkezi oldu. Burada giriştiği ilk çalışmalardan biri, yine alfa parçacıklarını kullanarak bir elementin başka bir elemente yapay dönüşümünü gerçekleştirmek oldu.

Deneyde, alfa parçacıklarının, nitrojen atomları gibi daha hafif atom çekirdeklerine çarptırıldıklarında, geriye sapmaksızın çekirdekle kaynaştıkları ve nitrojen atomunun oksijen atomuna dönüştüğü görülür. Bu süreçte başka bir parçacığın ortaya çıktığını saptayan Rutherford, çekirdeğin temel taşı saydığı pozitif yüklü bir parçaya "proton" adını verdi.

Kütlesi bakımından diğerlerine benzeyen, ama elektrik yükü olmayan üçüncü bir parçacık daha söz konusuydu ("Nötron" denen bu parçacığı Rutherford'un asistanı James Chadwick 1932'de bulur). Bu, bilimsel araştırmaya bol paranın henüz akmadığı bir dönemdi. Cavendish'te bile deneyler, "derme çatma" denebilecek basit araçlarla sürdürülüyordu.

Rutherford'u ziyarete giden tanınmış bilim yazarı Ritchie Calder, gördüklerini şöyle anlatmıştı: "Konuşmamız sürerken bir ara, işlerin nasıl yürüdüğünü görmek ister misiniz?' diyerek kolumdan tuttu, beni laboratuvarın yüksek voltaj bölümüne götürdü. Karanlık denilebilecek bir odaya girmiştik; yapay bir şimşek çakıp duruyordu. Sonra parçalanan atomları kaydeden bir sayacın tıkırtı seslerini duyduk. 'Atom parçalayıcı' dedikleri bir makinenin önündeydik; günümüzdeki yüksek voltaj akseleratörleriyle karşılaştırıldığında son derece ilkel kalan bir makine!

Rutherford ve ekibi işte bu araçlarla çalışıyorlardı. 'Paramız olmadığı için kafamızı kullanmak zorundayız,' diyordu Rutherford. O, yalnız araçlarının basitliğiyle değil, bilime yaklaşımındaki basit tutumuyla da övünç duymaktaydı. 'Kendim çok basit olduğum için,' diyordu, 'doğanın da temelde basit olduğuna inanıyorum' ".

Rutherford, bir dizi seçkin fizikçi yetiştirmekle kalmadı, onlara büyük bir esin kaynağı da oldu. Nükleer fizik onun dünyasıydı. Bu alandaki öndeyilerinden pek azı yanlış çıkmıştır. Yanılgılarından biri, çekirdekteki saklı enerjinin sürgit kilitli kalacağı inancıydı. Ölümünden çok değil iki yıl sonra bu enerjinin atom bombasına dönüştürülebileceğine artık kesin gözüyle bakılıyordu. Neyse ki, şansı bir kez daha yüzüne gülmüştü: Hiroşima'daki korkunç patlamayı duymayacaktı.

ilgili aramalar:ernest-rutherford,rutherford-kimdir,rutherford-hayatı,yaşamı,bilim-adami

Dünya Neden Yuvarlaktır? , Dünya Neden Yuvarlak Oluşmuştur ? , Dünya Geoid midir ? Yuvarlakmıdır ?

| 0 yorum

Yerçekimsiz uzayda soğumaya başlayan ve ileride dünyamızı oluşturacak olan nebula içindeki gazlar merkezden çevreye doğru yoğunluklarına göre çok yoğundan aza yoğuna doğru sıralanmışlardır.Bu nedenle dünyamız yaklaşık olarak bir küra şeklini almıştır.Ancak Dünya kendi çevresinde dönerken oluşan merkez kaç kuvvetinin Ekvatorda fazla olması nedeniyle yerin şekli tam bir küre değildir.(Y.K.Nöbetçi Coğrafyacı)

TEMA Vakfının Kurucusu Kimdir? | Kim kurmuştur ?

| 0 yorum

TEMA vakfının kurucusu Hayrettin Karaca'DIR...
TEMA 11 Eylül 1992 tarihinde, Karaca Arboretum'un kurucusu, BM Çevre Ödülü sahibi Hayrettin Karaca ve Tekfen Holding kurucu ortaklarından, Türk-B.D.T. İş Konseyleri Başkanı Nihat Gökyiğit tarafından kurulmuştur.
1980 yılında Hayrettin Karaca'nın Türkiye'nin ilk özel arboretumunu kurması aynı zamanda TEMA düşüncesinin de başlangıcı olmuştur. Bitki toplamak amacıyla Türkiye'yi karış karış dolaşan Hayrettin Karaca, erozyon sorununun boyutlarını görünce, sorunun önemini herkese anlatmak ve kavratmak gerektiğine karar verir. 5 Ağustos 1992 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan bir röportajında Hayrettin Karaca, şunları söylemiştir: "Türkiye'nin denizlere, derelere, barajlara akıttığı toprağın içindeki değerler, madensel elementler ve gübrenin değeri Türkiye bütçesine eşit belki de. Eğer denizlere akıttığımız bu toprağı hesap edecek olursak, Türkiye'yi yeniden ihya ederiz. Bu kadar büyük bir toprak kaybı vardır Türkiye'nin, fakat biz bunu kayıp olarak hesap etmeyiz. Toprak için ölürüz, bir karış toprağı kimseye vermeyiz deriz, karışla vermeyiz ama kepçeyle veririz. Bugün Yeşilırmak, Kızılırmak, Doğu Karadeniz'deki bütün dereler bulanık değil çamur olarak akıyor. Çoruh'a dökülen bütün çaylar, Çoruh kayalarının üzerinden toprağı sökerek akıyor. Bu toprak benim değil artık, Rus toprağı. Batum bu giden topraklar yüzünden denizden 2.5 kilometre geride kalmış durumda. Kayalar bizim, toprak bizim değil."

Yakın dostu Nihat Gökyiğit ile beraber TEMA'yı kurarlar. Kuruluşa öncülük edenler sanayici olunca, kurucular da iş adamları arasından çıkar. Kurucular Heyeti'nin ihtişamlı listesine rağmen, TEMA oldukça mütevazi koşullarla hayata geçer.

Not:Yazı Alıntıdır..

Sensiz Yaşayamam Dizisi - Fox Tv Dizisi

| 0 yorum

sensiz yasayamam dizisiFox Tv ekranlarında çok yakında yeni bir dizi başlıyor.Unutma Beni, Deniz Yıldızı, Bez Bebek gibi dizilerin yapım şirketi Focus Film tarafından hazırlanan dizinin yönetmen koltuğunda Son Ağa ve Elveda Rumeli dizilerinin yönetmenliğinide yapan Özer Kızıltan var.Dizinin başrollerinde ise Gülçin Şantırcıoğlu, Emre Kınay,Özgür Çevik,Burcu Binici ve Mustafa Alabora var.Emre Kınay ve Gülçin Şantırcıoğlu’nun evli bir çifti,Mustafa Alabora’nın ailenin babasını, Özgür Çevik’in ise ailenin en küçük ferdini canlandıracağı dizinin çok yakında başlaması bekleniyor.

Etiketler: 11- Fox Tv Dizileri, Burcu Binici, Emre Kınay, Gülçin Santırcıoğlu, Özgür Çevik, Sensiz Yaşayamam, Sensiz Yaşayamam Dizisi, Sensiz Yaşayamam Dizisi Bölüm Özetleri, Sensiz Yaşayamam Dizisi Fragmanları, Sensiz Yaşayamam Dizisi Hangi Gün Oynuyor, Sensiz Yaşayamam Dizisi Jenerik Müziği, Sensiz Yaşayamam Dizisi Kaç Bölüm Yayınlandı?, Sensiz Yaşayamam Dizisi Ne Zaman Başlayacak, Sensiz Yaşayamam Dizisi Oyuncuları, Sensiz Yaşayamam Dizisi Resimleri

Minare Gölgesi Dizisi , Ne Zaman Başlayacak ? , Minare Gölgesi Dizisi Hangi Kanalda ?

| 0 yorum

Minare Gölgesi Dizisi

Gani Müjde‘nin kaleme aldığı ve yine Perran Kutman ve Çetin Tekindor‘un başrolünü oynayacakları yepyepni bir dizi geliyor. Minare Gölgesi. Süreç filmin yapımcılığında çekilecek olan dizide 1918-1923 yılları arasında İstanbul’un işgal edildiği yılları fon olarak kullanılacak. Dizide Perran Kutman ve Çetin Tekindor, Üzgünüm Leyla dizisinden sonra tekrar bir araya geliyorlar.
Dizinin hangi kanalda yayınlanacağı henüz belli değil.

iLgiLi aramalar : Çetin Tekindor, Gani Müjde, Minare Gölgesi, Minare Gölgesi Dizisi, Minare Gölgesi Dizisi Bölüm Özetleri, Minare Gölgesi Dizisi Hangi Gün Oynuyor, Minare Gölgesi Dizisi İzle, Minare Gölgesi Dizisi Jenerik Müziği, Minare Gölgesi Dizisi Kaç Bölüm Yayınlandı?, Minare Gölgesi Dizisi Ne Zaman Başlayacak, Minare Gölgesi Dizisi Oyuncuları, Minare Gölgesi Dizisi Saat Kaçta Başlayacak, Minare Gölgesi Dizisi Saat Kaçta Oynuyor

Not:Bizde Yeni Dizimize İnşallah Tutulur Diyip , Başarılarının Devamını Dileriz..


Pawk-TR.Net Ekibi

Tarkan Ikimizin Yerine Dinle , İkimizin Yerine Klip İzle

| 0 yorum



sevdim çok sevdim
tanıdım aşkın en saf halini
kokladım gecelerce
bıraktığın eşya ve boş evi
uzanamadı elim telefona
defalarca gidip geldim
yenik düştüm kendime göre göre
gurur sandım aslında ümitsizliğimdin
anladım temelli gittiğini
haklıydın üstelik suç benimdi
sen üzülme gülüm incinme
canımın içi iki gözüm sakın küsme
bana hediye bırak bütün kederleri
ben ağlarım ikimizin yerine
bilirsin aslında adaletsizliğini
istemezdin hani sen de bittiğini
ama kendinden yanadır ya hep yürek
feda edip aşkı korur ya kendini
yenik düştüm kendime göre göre
gurur sandım aslında ümitsizliğimdin
anladım temelli gittiğini
haklıydın üstelik suç benimdi
sen üzülme gülüm incilme
canımın içi iki gözüm sakın küsme
bana hediye bırak bütün kederleri
ben ağlarım ikimizin yerine

tarkan şarkıları,tarkan dinle,tarkan şarkıları dinle,bedava tarkan klip izle,tarkan ikimizin yerine

Kalp Ağrısı 2. Bölüm Fragmanı izLe 21 Mart

| 0 yorum

1. Bölüm Özeti…
Aşka inanmayan başarılı tasarımcı Zeyno, doktor nişanlısı Saffet ile sevgiye, anlaşmaya dayalı uyumlu bir beraberlik kurmuş, yakında onunla evlenmeyi planlamaktadır.
En yakın arkadaşı Azize ise çocukluğundan tanıdığı yakışıklı uzun yol kaptanı Hasan’a aşıktır. Hasan seferden döndüğü bir gün Azize’yi görmeye geldiğinde şans eseri Zeyno ile karşılaşır. Birbirlerinin kim olduğunu bilmeyen Hasan ile Zeyno, sihirli bir an yaşar ve birbirlerine ilk görüşte aşık olurlar. Zeyno kabullenmek istemediği duygularla savaşırken sevdiği insanlara ihanet etmemek için elinden geleni yapacaktır. Kalp ağrısı çok kısa zamanda bu dört kişiyi de etkisi altına alır…
Yapım : Yalçın Şen – Vega Yapım
Yönetmen : Yıldız Hülya Bilban – Kumral Pakel
Senaryo : Kuledibi
Müzik : İncesaz, Aria
Oyuncular : Beste Bereket (Zeyno), Sarp Levendoğlu (Hasan), Selma Ergeç (Azize), Polat Bilgin (Saffet), Köksal Engür (Akif), Almila Uluer (Handan), Zafer Diper (Asım), Güneş Sayın (Gülsüm), Ushan Çakır (Nihat), Kerem Coralıgil (Hikmet), Murat Danacı (Cemal), Tuğrul Tülek (Zeki), Şebnem Gürsoy (Rabia)
Yayın Tarihi : 21 Mart 2010 / Pazar
Yayın Saati : 22.10

Tags: 21 mart kalp ağrısı, Kalp Ağrısı, Kalp Ağrısı 2. Bölüm, Kalp Ağrısı 2. Bölüm izle, Kalp Ağrısı 21 mart, Kalp Ağrısı dizisi

Korhan Seninse Döner Gelir DinLe | mp3 indir

| 0 yorum



Korhan ın Demek ki adlı 2010 çıkacak yeni albümünün çıkış parçası “Seninse Döner Gelir” oldu…Söz ve Müzik  Soner Sarıkabadayı’ya ait.
Korhan Seninse Döner Gelir Şarkı sözleri
Kimse için ağlama
Bu ayrılığın sebebini ona buna bağlama
Acısı hayatın boyu sürmez
Hürrem olsa şap olsa çekilmez ağlama
Birisi selam yollar biri çıkar gelir
Azı karar güzelde çoğu zarar verir
Birisi seni allar pullar işte buna nazar denir
Sevdiğin gidiyorken üzülme
Seninse döner gelir
Birisi selam yollar biri çıkar gelir
Azı karar güzelde çoğu zarar verir

Gülşah Buzlu Sarı Çiçek dinLe | indir

| 0 yorum

Gülşah Buzlu nun 2010 Devleşiyorum adlı çıkacak albümünün 2.parçasıdır. Ayrıca slow sevenler için güzel bir çaLışma olmuş diyebiliriz…

Gülşah Buzlu Sarı Çiçek Şarkı sözleri
Tad alamadım uzunca bir süre
Ne hayattan nede dost sohbetlerinden
Ama dökmedimde içimi kimselere
Neler vadetmiştin neler
Telli duvaklı gelin olacktım
Ama tutmadınki sözünü uydun ele
Sığamadım odalara kaç kere girdim
Kaç kere çıktım bakamadım odamıza
Dokunduğum her yer sendin
Silemedin adımıda adım hala sarı çiçeğim
Sığamadım odalara kaç kere girdim
Kaç kere çıktım bakamadım odamıza
Dokunduğum her yer sendin
Silemedin adımıda adım hala sarı çiçeğim
Gülşah Buzlu Sarı Çiçek Video müzik

Kavak Yelleri 110. Bölüm Fragmanı izLe 27 Mart 2010

| 0 yorum

Kavak Yelleri 110. Bölümüyle 27 Mart günü Kanal D ekranlarında seyircisiyle buluşacaktır…
Sevilen Dizide son zamanda işler bir hayLi karışmış durumda ve yorumlar da bu yönde gelmektedir…Kavak Yelleri 110. Bölüm Fragmanı en kısa zamanda sitemize eklenecektir…
Kavak Yelleri 110. Bölüm hakkında yorum ve tahminlerini bizlerle paylaşabilirsiniz…


Facebook Sayfamıza Destek :)